23 Ekim 2017 Pazartesi

Şükrü Küçükşahin "İyi ki yürümüşüm ve iyi ki bu kitabı yazarak tarihe not düştüm"

Bu yıl Türkiye siyasi tarihinde bir ilk yaşandı ve ana muhalefet lideri Enis Berberoğlu’nun tutuklanması ve ülkedeki tüm adaletsizlikler için Ankara’dan İstanbul’a yürüyeceğini açıkladı. 432 kilometre milyonlar eşliğinde 25 günde tamamlandı. Bu önemli siyasi olayı en başından beri izleyen ve de kitaplaştıran 35 yıllık gazeteci Şükrü Küçükşahin ile buluştuk ve hem “Magna Carta’dan 802 yıl sonra Adalet için yürümek” kitabını hem de Adalet yürüyüşünü konuştuk. Yolun başında bir gazeteci adayı olarak benden daha usta bir gazeteciyle röportaj yapmanın mutluluğunu duyuyorum. Hadi hep birlikte sohbetimize bir göz atalım…

Adalet yürüyüşüne katılma nedeniniz nedir?

Adalet yürüyüşüne iki nedenle katıldım. Birincisi, bence bir gazetecinin böyle siyasi etkinlikler – ki ben 35 yıllık gazetecilik hayatımda hep siyaseti izlemiş bir gazeteciyim- ancak bir kez denk düşer. Her gazetecinin bu yürüyüşü izlemesi gerekirdi çünkü sadece Türkiye’nin değil dünyanın en önemli siyasi yürüyüşlerinden birisiydi. Uzunluk ve süre olarak da en uzunu bu yürüyüştü. Milyonlar katıldı, bunu izlemek bir gazetecilik göreviydi ve keşke bütün gazeteciler izleyebilseydi. İkincisi de Türkiye’de gerçekten çok ciddi adaletsizlikler yaşanıyor ve bizim mesleğimiz de bundan nasibini fazlasıyla almıştı. 170 gazeteci cezaevinde, 2000’den fazla gazeteci mesleğinden edilmiş. Bunlardan biri de bendim. Ben bu yürüyüşü izlerken her gün 16.16’da 4X4 gündem adlı Periscope yayınlarımda halka izletmeye çalıştım. Bir gazeteci olarak izlediğimi itiraf edeyim ama Türkiye’de gazetecilik ve aktivistlik biraz iç içe geçti. Bu kadar çok gazeteci cezaevindeyse, gazeteciler tabii ki sokağa çıkmak, gösteri yapmak, demokratik anlamda haklarını kullanmak zorundalar çünkü cezaevinde olanların çoğunun tek suçu gazeteci olmak. Ben örneğin Cumhuriyet davasını izledim, haberin neden o sayfada kullanıldığı ve gazetenin yayın politikası tartışıldı. Tutuklu sanıkların herhangi bir bombasından, şiddetinden, ele geçirilmiş bir silahından söz edilmedi sadece haber konuşuldu. Türkiye için çok ciddi bir hukuksuzluk ve gerçekten gazeteciliğin bittiğinin göstergesi. Hem benim gibi haksız bir şekilde işinden edilmiş, mesleğine aşkla bağlı 35 yıllık bir gazeteci için kaçınılmaz bir fırsattı aynı zamanda görevdi benim için. İyi ki de yürümüşüm, o insanları gözledim ve iyi ki bu kitabı onlar adına yazarak tarihe bir not düştüm.


Adalet yürüyüşünü kitaplaştırma fikri nereden çıktı? En başından beri böyle bir planınız var mıydı?

Maalesef yoktu böyle bir planım. Maalesef diyorum çünkü keşke o düşünceyle hareket etseymişim. Yürüyüşü Periscope yayınlarım için düşünüyordum. Kitap çalışmasını CHP Genel Başkan Yardımcısı ve yürüyüş komitesinde olan Bülent Tezcan’a bu yürüyüşün filminin, belgeselinin yapılıp yapılmayacağını sordum. Bülent Tezcan’da “Onlar yapılacak da bu yürüyüşün bir de kitabının yazılması lazım, onu da yapacak en doğru isim sensin” dedi. Onun bu anımsatması üzerine ben de “Evet ya, bu yürüyüşü başından sonuna kadar izleyen benim. Bir tecrübem de var bunu hemen kitaba çevirmeliyim” dedim. İnanın amacım burada tarihe not düşmek. Periscope yayınlarımla birlikte bu kitabın çıkmasından da çok memnunum. Kitaba yürüyüş havasını verdiğime de inanıyorum. Umarım yürüyüşe katılanlar da kitaba ilgi gösterirler.

Kitaptaki röportajlar yürüyüş esnasında mı yapıldı? Hazırlığı nasıl oldu?

Yürüyüş esnasında yaptığım röportajlar da var çünkü her ne kadar ilk günler kitap için not tutmadıysam da, her gün yaptığım Periscope yayınlarım, belgesel olarak elimde bulunsun diye pek çok dinlenme alanındaki molalar sırasında Periscope yayınlarım dışında da yayın yaptım. Bunların hepsini çözdüm bu bana büyük kolaylık sağladı. Kitabı yazmadan önce yürüyüşü oluşturan ana aktörlerle çok önemli röportajlar yaptım Kemal Kılıçdaroğlu dahil olmak üzere.

Adalet yürüyüşünü Magna Carta’ya benzetmeniz sadece aynı tarihe denk gelmesiyle mi alakalı? Sonuçta Magna Carta bir anayasa…

Tarihlerinin denk gelmesi bir işaretti ama Magna Carta’daki bazı maddeler günümüzdeki Türkiye’ye uyuyordu. Mal ve mülke el konmaması, kimsenin yargı kararı olmadan tutuklanmaması gibi konular. Üzgünüm ki Türkiye, 802 yıl önce Magna Carta’da yazılı olan hukuk kurallarını unuttu. O nedenle ona da atıf yapmak istedim. Magna Carta’da bulunan haklar için Türkiye 802 yıl sonra yürümeye başladı. Zaten kitaba da yazdım fikir benim değil, emekli büyükelçi Ünal Çeviköz’ün Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Magna Carta’dan 802 yıl sonra neler oluyor?” yazısı güzel bir bağlantıyı anımsatmış oldu.

Peki şunu merak ediyorum, Adalet yürüyüşü Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasına karşı başlatılmış bir adalet arayışıydı ama kitapta direkt bu konudan başlamak yerine kumpas davaları, 28 Nisan muhtırası gibi konulardan başlamayı tercih etmenizin nedeni nedir?

Türkiye’de son 8-10 yılda yaşanan adaletsizlikleri anlatmak istedim ve en büyük adaletsizlikler yargı alanında yaşandı. Kumpas davaları –ki biliyorsunuz kumpas adını biz koymadık- bizzat o yargılamaları yapan yargıçlar döneminin iktidarı koydu. O yargıçların tamamı iktidar tarafından seçilmişti. Sonra bunlara kumpas davaları diyerek kenara çekildiler. O konudan MİT tırları davasına, milletvekilleri davasına ve Enis Berberoğlu davasına geldim. Onları da bu adaletsizlik kapsamı içinde gördüm. Niye insanlar yürüdüler? Enis Berberoğlu bardağı taşıran son damla oldu. Kadına yönelik, sanata yönelik, eğitime yönelik yolsuzluklar Türkiye’de o kadar büyük bir birikim yaptı ve böylesine büyük bir siyasi yürüyüş ortaya çıktı.

Yürüyüşçülerin bir çoğunda, milletvekillerinde hatta gizlense de Kemal Kılıçdaroğlu’nda da sağlık problemleri, ayak yaralanmaları meydana geldi. Siz yaşadınız mı böyle bir şey?

Ben spor yapan biriyim, koşuyorum ona rağmen iki tırnağımda morarmalar meydana geldi tabii bu hiçbir şey sayılır. İyi atlattım ben ama o güneşin altında asfaltta yürümek inanın günde 3-4 kez tişört değiştirdiğimiz oldu. Biz yine de lojistik destek anlamında şanslıydık, o desteği olmayanları siz düşünün. İnanın Merve hanım, bunların hiçbiri aklınıza gelmiyor, sabah yürüyüşe başlıyorsunuz akşam nasıl oldu anlamıyorsunuz. 20 kilometre bir bakıyorsunuz bitmiş. O 20 kilometreyi araçla gidiyorsunuz ve git git bitmiyor.

Küfürlü provakasyonların, yürüyüşçülere atılan lafların nedeni CHP’nin FETÖ ve PKK ‘ya destek amaçlı yürüdüğü fikrinin halka empoze edildiğini düşünüyorum ben. Sizce?

Doğru. Bu yürüyüş Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve MHP lideri Bahçeli tarafından terörize edilmeye çalışıldı. Yürüyüşçüleri PKK’nın ve FETÖ’nün yanında göstermeye çalıştılar. Bu yürüyüşçülerin hiçbiri ne FETÖ’nün ne PKK’nın yanında yer aldılar bunu bilmekte yarar var. Bir tek HDP’li bazı vekillerin yürüyüşe gelmesine sığınıyorlar.

Peki sizce HDP’nin yürüyüşe katılması doğru mu?

Onların da bu ülkedeki yasal bir partinin milletvekilleri olarak kendilerini ifade etme hakları var. Merve Hanım ayrıca unutmayın, katılımları sembolikti, beş dakika ya kaldılar ya kalmadılar. Eğer biz bir olacaksak, birlik olacaksak, Türkiye olacaksak Kürtler de bu ülkenin vatandaşları. Bugün nasıl AKP’li belediye başkanları iki dudağın emriyle istifa ettiriliyorsa, biz bunun da seçmen iradesine haksızlık olduğunu söylüyorsak aynı şeyi kayyumla görevlerinden alınan belediye başkanları için de söylemeliyiz. Aynı gün o yürüyüşte 1011 metrelik bayrak açılmıştır ve o yürüyüşün her noktasında Türk bayrağı bulunmuştur. O yürüyüşte kendisini bulmak isteyen herkes bulunabilmiştir. O yüzden bunu terörize etmek yanlıştır. Bu mantık doğru değil bakın, “PKK, FETÖ bu yürüyüşte aynı fikirdeler” peki o zaman, IŞİD bu yürüyüşe saldırmak istedi demek ki IŞİD de bu yürüyüşe karşıymış. Aynı mantıkla gidersek bu yürüyüşe karşı olan herkes IŞİD’ci mi diyeceğiz? Bu büyük haksızlık olmaz mı? Çok büyük haksızlık yapıldı, o yürüyüşçülerden özür dilemeleri lazım. O yürüyüşçüler çok kalabalıktılar, çoktular ve barışçıydılar. Provakatörler ise bir elin beş parmağını geçmezdi ama yine de şiddete asla başvurmadılar alkış ve sloganla karşılık verdiler. Bu yürüyüşçülere en büyük haksızlık onlara FETÖ’cü demekle yapıldı. Bu millet kimin FETÖ’yle kol kola gezdiğini çok iyi biliyor. Öyle “Allah affetsin, millet affetsin” demekle olmuyor. Millet suç işlediğinde sayın Cumhurbaşkanı hiç affetmiyor. 

MHP Lideri Bahçeli partili cumhurbaşkanlığına karşı çıkarken neden bir yıl sonra hükümet sözcülüğüne soyundu? AKP’nin güvenli kollarında huzur bulmuş olabilir mi?

Hangi amaçla yapıldığını değerlendirmek dahi istemiyorum  Merve Hanım ama 35 yıldır siyaseti yakından izleyen hatta Bahçeli’yi de bir ölçüde tanıyan bir gazeteci olarak gerçekten şaşkınlık içerisindeyim.  Bahçeli sizin de söylediğiniz gibi çok değil bir yıl önce kendilerinin partili cumhurbaşkanlığı modeline destek verdiğini söyleyenlerin “soysuz” olduğunu söyledi sonra da çıkıp bu modeli savundu. Merve Hanım “Bu ülkede herkes cumhurbaşkanı olabilir ama 17-25 Aralık Recep Tayyip Erdoğan olamaz” diyen kişi Bahçeli’dir. “17-25 Aralık Recep Tayyip Erdoğan” sözü kendisinindir. Dün Recep Tayyip Erdoğan’a ağza alınmayacak kelimeleri eden kendisi şu an arkasında duruyor. Bunu anlarım ama çıkıp şunu söylemesi gerekiyor “Ben Recep Tayyip Erdoğan’a büyük bir haksızlık yapmışım kendisinden özür diliyorum. Toplumu da yanılttığım için toplumdan özür diliyorum.” Bunu dese gerçekten anlayacağım ama bugün kendisini şaşkınlıkla izliyorum tam bir tutarsızlık. Bu esip gürleyerek giderilecek bir şey değil. Emin olun kendi tabanı da görüyor bunu, bu yürüyüş boyunca da gördüler. MHP’liler yürüyüşe sahip çıktılar, destek verdiler. Bahçeli ister kabul etsin ister kabul etmesin.

Hasan Amca’nın ölümü yürüyüştekileri sarstı, Veysel Amca’nın yürüyüşü çok etkiledi…

Çünkü eğer haksızlık varsa bir yerde ekmeğinizi elinizden alırlar ve onun için başvurabileceğiniz herhangi bir mekanizma bulamazsınız. Gerçekten yaşananları içine sindiremeyip yürüyen çok yaşlı insan vardı. Hasan Amca’nın ölümü herkesi sarstı ama birçok ölümü de engelledi. Bütün tedbirler gözden geçirildi, sağlık organizasyonları yeniden yapıldı, arkadakiler dediğimiz ekip büyük bir çalışma gösterdi. Hasan Amca da ölümü göze alarak gelmişti Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Veli Ağbaba yürüyüşe damgasını vuran milletvekillerinden birisiydi. Gerçekten bu kadar aktif ve hatta muzip olduğunu bilmiyordum…

Sadece muziplik değildi, çok ciddi sorumluluktu yani Veli Ağbaba’nın görevini kolay kolay kimse üstlenemezdi. Zaman zaman sinirlendi, kızdı, hiç arkadaş dost tanımadı çünkü bir disiplin sağlanması gerekiyordu. Müthiş esprileriyle birlikte bunu yaptı. Bence yürüyüşün simge isimlerinden biriydi Kılıçdaroğlu’ndan sonra. Ben de böyle bir performans beklemiyordum. Aslında bu insanlar milletvekili olmanın ötesinde sıradan vatandaş olma özelliğini gösterdiler orada. O şekilde de yürüyüşçülerin takdirini kazandılar. Milletvekilinden çay isteyenler, su isteyenler, kendilerini tuvalete götürmesini isteyenler ve milletvekili olduklarını söylemeden bunları yaptılar. Adalet yürüyüşüne katılan herkes aynı amaç için bir araya gelmiş eşit insanlardı.

Maltepe meydanında milyonlar buluştu, Maltepe Bildirisi okundu ama yürüyüş bir sonuca ulaşmadı. Ülkede bir değişiklik olmadı maalesef…



Çünkü bu ülkede tüm kurumlara hükmeden bir iktidar ve cumhurbaşkanı var. Taleplerin hemen yerine gelmesi, amaçlanan hedefe ulaşılması biraz zaman alacak. Şunu biliyorum bu ülkede adalet kavramı ve bu kavramın Türkiye’deki eksikliği %100 tarafından öğrenildi. Yetmedi dünyada Türkiye’nin adalet sorunu olduğu kesinlik kazandı. Yüzlerce haber yapıldı, yüzlerce makale yazıldı dünyanın dört bir yanında, bunun sürekli hale gelmesi lazım. Kitleler haklı başarı bekliyorlar bunun için de biraz sabırlı olmak gerekiyor. Herkesin çabalaması gerekiyor. Bu yürüyüş Türkiye’de demokratik hak kullanılırken birileri provoke etmediği sürece halkın saygın olduğunu gösterdi. İktidarın bu mesajı alması lazım. Türkiye bir huzur toplumuna dönüşebilir.






4 yorum:

  1. Çok güzel bir röportaj olmuş. İlk çalışmanız mıydı bilemiyorum. Ellerinize sağlık pürdikkat kesildim okurken.
    http://ugurunhazinesi.blogspot.com.tr/?m=0

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diğer çalışmalarıma bloğun üst tarafında bulunan "Gazeteci'den" bölümünden ulaşabilirsiniz. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. öğrenci olmanıza rağmen röportaj çok iyi geçmiş..tebrik ederim..:) blogunuzda gadgetler halen yok..öğrenci olduğunuzdan dolayı bu nedenle endişeliyseniz o zaman bu sorun deil..kolay gelsin,başarılar dilerim.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gadgetleri bir türlü ekleyemiyorum, bir arkadaşımdan yardım alacağım. Yorumunuz için çok teşekkür ederim :)

      Sil

Ne düşünüyorsan..