O bir
fenomen! Twitter’da paylaştığı ders notları ile öğrencilerin göz bebeği haline
gelen Onur Soğuk 1981 yılında Sivas’ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini
Sivas’ta tamamladıktan sonra üniversite için Mersin’e geldi ve Mersin
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat bölümünden mezun oldu. Silifke’de
yaşayan Onur Soğuk Hoca evli ve bir kız çocuğu babası. Hadi gelin Onur Soğuk
Hoca’yla gerçekleştirdiğimiz sohbetimize birlikte bir göz atalım. Bakalım biz
neler konuşmuşuz.
Eğitim sosyal medyanın gereksinimiydi
siz de bunu karşılayan fenomen öğretmenlerin başında geliyorsunuz. Yazdığınız
notları Twitter’da paylaşarak öğrencilerin gönlünü fethettiniz. Ardından radyo
programınız başladı ve şuan bir dilbilgisi kitabınız var. Bütün bu serüven
nasıl başladı? Önce notları paylaşma, daha sonra radyo fikri nasıl oluştu?
Sizin de
dediğiniz gibi öğrenciler artık hep sosyal medyada. Sınıfta şunu gözlemledik
biz ders anlatsak da çocukların ilgisi hep telefona kayıyor. Ben de o sıralarda
öğrencilerimi gözlemledim, sosyal medyada sınava yönelik hesapları takip
ediyorlar. Bir öğrencimin telefonunda edebiyat dersiyle ilgili bir caps gördüm.
“Bunlara mı gülüyorsunuz?” diye sorduğumda “Evet” yanıtını aldım. “O zaman ben
daha iyisini yaparım” dedim. En başta YGS-LYS Edebiyat adıyla bir hesap açtım,
orada branşımla alakalı espriler, capsler paylaşıyordum ondan sonra hesabın
adını kendi adımla kullanmaya başladım yani trol hesap olarak kalmasını
istemedim. Öğrencilerin ilgisi artmaya başlayınca sınıf içerisinde yaptığım
şeyi sosyal medyaya taşımak istedim. Elimden geldiğince bilgilerimden,
tecrübelerimden öğrencileri faydalandırayım. Edebiyatla alakalı, dilbilgisiyle
alakalı mini notlar yazmaya başladım. Kendi el yazımla yazıp, fotoğrafını çekip
Twitter’a koymaya başladım. Öğrencilerin ilgisi artınca her hafta yenisini
yazıp atmaya başladım. Süreç böyle ilerlerken bir gün İzmir’e gittim. Hatta
orada beni takip eden öğrencilerle bir kitap evinde sohbet gibi bir şey
düzenlemiştik. Gelen öğrencilerden biri internet radyosu olduğunu ve konuk
olmamı istediğini söyledi. “Nasıl olacak?” dediğimde telefonla konuşacağımızı
söyledi. Onunla telefon konuşması gerçekleştirip, Twitter’da gözlemlediğimizde
baya bir ilgi duyulduğunu gördük. Çocuklar dinleyip, soru sorma imkanı
yakaladılar. Böylelikle radyo fikri benim kafamda şekillendi. “Radyo kurup öyle
ders anlatsak nasıl olur?” diye düşündüm bunun üzerine Twitter’dan tanışıp
görüştüğüm Muhammed Tosun ile bağlantıya geçtik. Ona da fikrimi anlattım
Muhammed’de “Olur hocam, bu kolay kuralım, yapalım” deyince Muhammed radyoyu
kurdu.
Radyo programının işleyişi nasıl oldu?
Neler yapıyorsunuz?
En başta
Skype yoktu, telefonla bağlanıp ders anlatıyordum ve yaklaşık 2.5 yıldır her
hafta perşembe günleri 21.30’da radyo dersleri yapıyoruz. Burada artık ders
notu paylaşmayı bıraktık, yenilik ilkesi ışığında hem radyoda ders anlatıyoruz
hem de salı günleri Periscope’da ders anlatıyoruz. Dilbilgisi kısmı Periscope,
edebiyat kısmını radyo derste işliyoruz. Burada ilginç olan ve hoş olan radyo
ders deneyimi çünkü ben bir öğretmen olarak dersin sınıfla
sınırlandırılamayacağı kanaatine vardım. Öğrenciler artık sınıfta ders işlemek
istemiyor, radyo derste biz bunu kırdık öğrencilerin ilgisini çekecek şekilde
ders işliyoruz. Veriler elimize geliyor, şuan bizi 68 ilden öğrenci dinliyor
biz bunu tespit ettik ve her bir dersimizi de ortalama 2 bin 500- 3 bin öğrenci
dinliyor. İnteraktif bir ders olması için de bir tag açıyoruz #oshradyo diye
hatta geçenlerde trend topic oldu. Çok mutlu olduk. Ayrıca sadece ders
yapmıyoruz, ünlü yazarları, gençlerin hoşuna gidebilecek sanatçıları
ağırlıyoruz. Kimleri konuk ettik diye bakıyorum Ahmet Ümit, Nazlı Eray, Buket
Uzuner, Hüsnü Arkan, Edip Akbayram, Latife Tekin. En büyük hayalimiz Zülfü
Livaneli’ni konuk etmek ona da az kaldı diyebilirim.Yani böylelikle hem ders
işliyoruz hem de öğrencilerimizin hoşuna gidebilecek, örnek alabilecekleri
sanatçıları konuk ediyoruz. Amacımız öğrencilerimizi eğlendirerek bir şeyler
katabilmek.
Diğer eğitimcilerle de irtibat
halindesiniz. Twitter’da tanıştığınız Salim Ünsal ile TRT Okul’da yayınlanan
Fatih Aytaç ile Tercih Rehberi programına katıldınız. Sosyal medya eğitimde
önemli bir rol oynarken eğitimcilere ve ilişkilerine neler kattı?
Sosyal
medyada etkin olmam ve öğrencilerin beni ilgiyle takip etmesi diğer
eğitimcileri de etkiledi ve sosyal medya yoluyla ben de çok değerli eğitimcilerle
tanışma imkanı yakaladım. Bunlardan biri Salim hoca –ki bence Türkiye’nin en
iyi rehberlikçisi-, Fatih Aytaç, Fide Okulları’nın kurucusu Ali Koç gibi pek
çok değerli eğitimciyle tanıştım. Bu da çok güzel bir şey çünkü ben küçük bir
yerde yaşıyorum ve bağlantılarımız sınırlı oluyor. Eğer sosyal medyada etkin
olmasaydım, bu tarz insanlarla tanışma ihtimalim yoktu. Bu gerçekten önemli bir
şey, kendi mesleki deneyimim açısından da önemli bir şey. Ara ara eğitimle
ilgili sohbetlerde bulunuyoruz, programlara çıkıyoruz. Her eğitimcinin sosyal
medyayı etkin kullanması lazım özellikle günümüzde gençler burada. Hatta Hz.
Muhammed’in bir sözü vardır “İlim Çin’de olsa bile öğreneceksiniz” diye, ben
onu biraz değiştirdim “Öğrenci Çin’de olsa bile bulup öğreteceksiniz” diye
bizim sosyal medyada eğitimciler olarak burada olmamız lazım. Eğitimcilerin şu
nedenle de sosyal medya kullanması lazım. Ben gençleri takip ediyorum
Twitter’da, takip etmeliyiz ki onların ruh hallerini, hayata bakış açılarını ve
nelerden hoşlandıklarını, mizah anlayışlarını anlayabilelim. Böylelikle
öğrencilere daha eşit yaklaşmamızı ve onlara daha yakın olmayı sağlayabilir.
YGS süreci öğrenciler için en gergin
geçen dönem. Hem ilk sınav olduğu için çok stres yapılıyor hem de yoruma dayalı
olduğu için öğrenci emeğinin karşılığını alamadığını düşünüyor. Öğrenciler
YGS’ye hazırlanırken nerede hata yapıyor? YGS’ye nasıl hazırlanmalılar?
Zor ve genel
bir soru bu. Sizin de dediğiniz gibi sınav iki ayaklı YGS ve LYS. İlk ayağı
YGS’de öğrencilerin zorlanmasının sebebi yoruma dayalı olması ve inisiyatifin
öğrencide olması. Bunu açacak olursak, maalesef bizim eğitim sistemimizin
geldiği noktada öğrencilerin okuduğunu anlama, anladığını yorumlama kısmında
büyük eksiklikler var. Bundan dolayı YGS tipi sınavda başarı sağlayamıyorlar.
Özellikle Türkçe, Matematik soruları okuduğunu anlamaya dayalı. Öğrencilerimiz
okumaktan yoksun oldukları için, okuduklarını anlayamadıkları için bunlarla
birlikte yorum güçleri de zayıf olduğu için YGS’de başarılı olamıyorlar. Bir
başka etken psikoloji. YGS ilk sınav olduğu için öğrenciler burada büyük yük
altına giriyor. “YGS tek sınav, YGS bitsin de kurtulalım” kafası var sanki YGS
ile her şey bitecekmiş gibi bir hissiyatla sınava girdikleri için başarısızlığa
uğruyorlar. Bir başka husus ÖSYM’nin inisiyatifi öğrenciye bırakması. Bu ne
demek? LYS’de kitapçık veriliyor matematik 80 soru, kitapçık veriliyor edebiyat
56 soru, inisiyatif sisteme bağlı. YGS’de tek kitapçık, hangi sorudan
başlayacağı, hangi derste ne kadar süre harcanacağı her şey öğrencinin elinde.
Tabii biz millet olarak zaten yönetmeye değil, yönetilmeye alışkın olduğumuz
için öğrencilerimiz de bundan dolayı zorlanıyorlar. YGS’ye hazırlanırken
öğrencilerime hep şu örneği veririm “Sınav hazırlığı bisiklet binmeye benzer.
Bir yerden bir yere gitmek istediğimizde pedalı sürekli çevirmemiz lazım. Yavaş
veya hızlı çeviririz ama bir yerden bir yere gitmek için pedalı çevirmemiz
lazım. Pedalı çevirmezsek dengeyi sağlayamadığımız için düşeriz ve olduğumuz
yerde kalırız” Öğrencinin sürekli çalışması ve özellikle olayın içinde olması
lazım. Öğrencilerimiz kesik kesik çalıştığı için işte birkaç gün sınava çalışıyor
bırakıyor. Vicdan azabı duyuyor hadi ben şöyle bir çalışayım diye oturuyor 5
gün çalışıyor 5 gün çalışmıyor. Böyle kesik kesik çalıştıkları için de bir
başarı elde edemiyor. İşin püf noktası. öğrencinin belirli bir sınav zincirini
oluşturması ve her gün düzenli çalışması. Bizim gözlemlerimiz sonucu her gün
düzenli çalışan öğrenci başarıya ulaşıyor. Bir başka husus, öğrencinin kendini
bilmesi lazım. Öğrenci kendi gerçekliğini bilmiyor çok üst hayaller kuruyor.
Manasız bir öz güven, sanki az çalışarak ya da hiç çalışmayarak sınavı
kazanacağını hayal ediyorlar böyle bir şey yok. Öğrenci ne olduğunu, nereye
kadar gelebileceğinin bilincinde olacak. Ne olduğunu, ne yapacağını bilirse
yapabileceğinin daha üstüne çıkabilir. Önemli olan bilinçli olmak.
Peki, YGS sonucuna göre
hazırlandığımız alanı değiştirmek doğru bir yaklaşım mıdır?
Bunun temel
nedeni, eski sistemde alan ayrımı 9. sınıfta yapılıyordu böylelikle öğrenciler
kendi alanlarına yönlendiriliyordu başka alan seçtiği zaman puanı kırılıyordu.
Bir öğrenci sayısala gidip hukuktan tercih yaptığı zaman okul puanı bir hayli
kırılıyordu. Yani hukuk isteyen eşit ağırlığa gitmeliydi. Bizim toplumumuzda
“sayısala giden süper zeka, eşit ağırlığa giden orta zeka, sözele giden geri
zeka” algısı olunca bir de en parlak meslekler sayısalda olunca çocuk sayısala
gideyim olmazsa eşit ağırlığa olmazsa sözele geçerim falan diyor. Baktığımız
zaman mantıksız da değil öğrenciler şuanda fiziği bilmeyen çocuk sayısalda, ilk
duvar YGS’de bir duvar gibi çarpınca anlıyor sayısal olmadığını. Önlerinde iki
yol var ya devam edecek sayısala olmazsa seneye tekrar girecek ya da alan
değiştirecek. Bunlar doğru yaklaşımlar değil, öğrencinin 9. sınıfta hatta daha
öncesinde ne olduğunu bilip yolunu çizmesi lazım. Ülkedeki eğitim sisteminin
çarpıklığından kaynaklanıyor bu sorun. Sayısaldaki öğrenci, eşit ağırlıktaki
meslekle yetinebilecekse tabii ki geçebilir.
Sizin de alanınız olan edebiyata
çalışmanın püf noktaları nelerdir?
Edebiyat, tarih, coğrafya sözel derslerdir. Özellikle
edebiyatta ezber yapmak çok büyük bir yanlıştır. Öğrenciler kukuman kuşu gibi
“şu kimin bunun, şu kimin bunun” ezberliyorlar. Bir sürü eser var her bir
yazarın onlarca eseri var. Türk edebiyatı çok küçük bir dönemi kapsamıyor,
baktığımız zaman İslamiyet öncesinde başlayıp günümüze kadar gelen bir edebiyat
tarihimiz var. Bu kadar geniş bir edebiyat tarihinin öğrenciler tarafından
ezberlenmesi zaten mümkün değil. Burada önemli olan genel bilgi ve özellikleri
iyi özümsemesi. Öğrenci Tanzimat sanatçılarının ne özelliklerde şiir yazdığını
bilmiyor ama eserleri tak tak ezberlemiş. Sadece yazar eser ezberlemekle sınav
kazanılmaz. Ezber tabii ki eğitimin türüdür. Bazı noktalar, bazı bilgiler
ezberlenebilir ama edebiyata sadece yazar eser ezberi gözüyle bakılırsa
kazanılmaz. Edebiyata yazarak çalışılması gerekir. Öğrenci mutlaka yazacak, not
çıkartacak. Sözel derslerde, bilgileri özümsemek yazıp not çıkarmadan zor.
Metinleri konu anlatımlı kitaptan okuyup iki test çözmekle bitmiyor.Aynı şey
diğer sözel dersler için de geçerli. Öğrenci ne kadar çok yazarsa o kadar
öğrenir. Sınav hazırlığı gereği not çıkarma işlemi bittikten sonra bol bol test
çözüp pekiştirmeliler. Sözel derslerin şöyle bir güzelliği var, çalışıp emek
gösterirseniz karşılığını alırsınız. Sayısalda ise belirli bir alt yapınız
yoksa istediğiniz kadar çalışın belirli bir yeri geçemezsiniz.
Tercih döneminde de öğrencilere
rehberlik ediyorsunuz. Tercihlerde hayal kırıklığına uğramamak için nelere
dikkat edilmeli?
Tercihler sınav
hazırlığının en kritik noktalarından biri. Öğrenciler hep sınav odaklı
baktıkları için çoğu öğrenci tercih aşamasını düşünmüyor. Hangi bölüm iyi,
hangi şehirde mutlu hissedebilir bunlar araştırılmıyor. Sınav sonuçları
açıklanıyor, her şey on güne sıkışıyor. On gün içinde öğrenci etrafa saldırıyor
“onu mu yazsam, bunu mu yazsam” diye. Bize bariz gelen soru “Hocam şu bölümün
önü açık mı?” ya da “Bu bölümün sonu ne olur?” Ben de onlara esprili bir yanıt
veriyorum Kurtlar Vadisi’nden “Sonunu düşünen kahraman olamaz” Sonuç itibariyle
“o bölümün” sonu ne olur Türkiye gibi bir yerde hiç kimse bilmiyor. Zaten
sayısalda, eşit ağırlıkta ve sözelde belirli bölümler var puanları yüksek. O
bölümlere yerleşen yerleşiyor geriye ara bölümler kalıyor. Mesela ekonometri diye
bir bölüm var her sene karşımıza çıkıyor. Bölüm zor olduğu için yıllar
içerisinde tercih edilmiyor ve puanı düşüyor. İyi üniversitelerde bile puanı
düşük. Öğrenci bunu sırf İstanbul’da diye yazmak istiyor ama bu öğrencinin
matematikle arası kötüyse zaten düşük bir bölüm yazıyorsa matematiği kötü
oluyor. Sonra öğrenci bitirene kadar neler çekiyor ya da bitiremiyor tekrar
sınava hazırlanıyor. İstatistik olarak şöyle bir şey de var, şuan 2 milyon kişi
üniversite sınavına giriyorsa bunun 200-300 bini hali hazırda üniversite okuyan
öğrenciler. Öğrenci kendini bilmediği, tanımadığı için, yeteneklerini bilmediği
için bu tarz tercihler yapıyor ve sonuç hüsran oluyor. Yazdıkları şehirlere
dikkat etsinler 4, 5 ya da 6 yıl öğrencilere sunulmuş bir şanstır. Kendi hayal
ve istekleri doğrultusunda bir şehir seçmeliler. Bir daha böyle özgür alan
bulamayacaklar. Sınav hazırlık sürecinde nasıl ders çalışıyorsa, istedikleri
meslekler, şehirler, imkanlarını da öyle araştırıp hazırlamalılar.
Sınav hakkında konuşmuşken velileri de
es geçmemek gerekiyor. Bence öğrencilerden çok velilere rehberlik etmek
gerekiyor. Çünkü velilerin hedefleri ile öğrencinin hedefleri aynı olmadığında
bir çatışma yaşanıyor. Velilere sınav psikolojisi nasıl aşılanabilir?
Ailelerin çok
sık kullandığı bir cümle var “Anne baba olunca anlarsın” diye. Şimdi onlar da
çocuklarını düşünüyor, hangi bölümde daha kolay atanır, hangisinde daha kolay
iş bulur bunun kaygısı içerisindeler öğrenciler ise ne iş yaparsam mutlu olurum
kaygısı içindeler. Şehir konusunda da çok çatışma oluyor mesela “kızım burayı
yaz sana araba alacağım” falan kızları kandırıp kendi bulundukları şehirde
okutmak istiyorlar. Veli ve öğrenci kendi isteklerinden ödün vererek orta
noktada buluşmalılar. Tabii burada veliler özellikle anneler bazen işin içine
çok giriyorlar. Öğrenciden çok anneler ilgileniyor. “Hocam çocuğumun şu konusu
eksik” diye takip edenler bile var. Biz de şaşırıyoruz veli konuyu biliyor,
çocuğun konudan haberi bile yok. Veliler
olayın içine çok girdiği zaman çocuklar daha da stresli oluyor. Eve misafir
almamalar, misafire gitmemeler sözle olmasa bile bakışla “Ben senin için ne
fedakarlıklar yapıyorum” diyerek öğrencinin üstüne geliyorlar. Kitap alımı,
kurs gönderimini evet esirgemesinler ama lütfen biraz dışarıda kalsınlar.
Sınavla ilgili problemleri öğrenciyle karşı karşıya gelecek şekilde değil,
okulla, öğretmenlerle hissettirmeden görüşerek, bazı müdahalelerde bulunarak
öğrenciye yön verirlerse daha sağlıklı bir süreç geçirirler. Öğrenciye de
burada çalıştığını ve emek gösterdiğini hissettirmek düşüyor.
Eş zamanlı kitap oku diye bir etkinlik
yapmıştınız yazın. Ben bunu sınav hakkında değil de genel olarak sormak
istiyorum. Bir insanın üniversiteye gitmeden önce okuması gereken kitaplar
nedir? Hem genel kültür hem de kendini geliştirme açısından.
Milletimiz
okumaya karşı ön yargılı ve aileler öğretmenlere fazla misyon yüklüyor. Okumak
ailede kazanılması gereken bir faktördür, zamanla alışkanlığa ve kişilik
özelliğine dönüşür. Ailede kimse okumadığı zaman, örnek bir rol modeli olmadığı
zaman çocuğu istediğin kadar zorla “kitap oku, özet çıkar” diye, olmuyor.
Bir kitap
belirliyoruz ve hepimiz o kitabı okuyoruz. Sen de okuduğun zaman, arkadaşı da
okuduğu zaman öğrenci de okumak istiyor. Sonra öğrencilerle o kitabı
yorumluyoruz. Zaman olursa aynı uygulamayı radyodan da yapmayı düşünüyorum.
Neler okunmalı, bizim yığın romanı dediğimiz, büyük puntolarla yazılı, üçüncü
sınıf televizyon dizilerinin romanlaştırılmış halidir. Kadın erkek ilişkilerini
içeren bu kitaplar, kalın oluyor bir de yani. Bunun da şöyle bir avantajı var
çocuklar bu sefer kitap okumaya başlıyor, alışıyor ve okumaya karşı ön yargısı
yıkılır. Bu sefer bizim okunmasını istediğimiz kitaplara geçilir. Tabii benim
gözlemlediğim kadarıyla o kısma pek geçilmiyor sıkıntı o. Dünya klasiklerinden
başlayarak bu safhaya geçilebilir. Özellikle Tolstoy ve Dostoyevski. Acı bir durum bu şöyle bir araştırılsa belki
de üniversite öğrencilerinin çoğu Dostoyevski okumamıştır bile. Dünya
klasiklerinden birkaçını okuyup o edebi zevki almaları lazım, değişik
dünyaların kapılarını aralamaları lazım. Rus, Mısır, Amerikan edebiyatı takip
edilmeli.
Sizce para kazandıran garanti meslek
mi, hayallerin peşinden koşmak mı?
Yaptığı
mesleği sevmeyen insan mutlu olamaz, mutlu olduğu mesleği yapıp para
kazanamayan insan da mutlu olamaz. Baktığımız zaman bu ikisi zor denklemler.
Ben şunu bilip şunu söylüyorum Türkiye’de veya başka bir yerde çalışmak isteyen
işini bulur, yeter ki gayretli olsunlar. Dünya üzerinde böyle bir üniversite
öğrenciliği var mıdır Türkiye’deki gibi bilmiyorum ama tatil zamanı cafeleri
doldurmakla, vize zamanı “ay vize zamanı” diye fotoğraf atmakla iş bulunmaz. Diploma
sadece eğitim aldığınızı gösteren bir formasyondur. Dil öğrenmeden, çevre
edinmeden iş bulunmaz. Diplomanın bir yüksek lisansla, bir dille desteklenmesi
lazım. Teknolojik alanı, yazılımları öğrenerek öğrencinin kendini desteklemesi
lazım. Gayretli olan, çalışmak isteyen her türlü kendi mesleğini yapar. Öğrenci
zannediyor ki mezun olur olmaz 5 bin lira maaş ile başlanacak aileler böyle
aşıladığı için öyle zannediliyor. En başta ezilmeye, düşük maaş almaya razı
olan da iş bulur. Yoksa artık her yerde üniversite var her yer üniversite
mezunu kaynıyor.
Bu kadar üniversite açmak ne kadar
doğru? Eğitim kalitesini düşüren bir olay bence.
Bu da bir
devlet politikası, üniversite açılan şehre öğrenci gelecek kalkınma sağlanacak,
istatistiklerde işsizlik sayısı az görünüyor, üniversite mezunu sayısı çok.
Gümüşhane’de uluslar arası ilişkiler bölümü var. Gümüşhane’nin kendi
çevresindeki şehirlerle ilişkisi yok ne uluslar arası ilişkileri? Bu biraz da
oyalama politikası.
Son olarak öğrencilerinize iletmek
istediğiniz bir şey var mı?
Gençlere
düşen en önemli görev çalışmak bunu unutmasınlar. Emek olmadan yemek olmaz. Bu
emek vermenin içinde okumak, yılmamak, kendini geliştirmek ve mücadele var.
Günümüz
kötülüklerle dolu, savaşlar, insanların düştüğü durum ortada. Benim için en
önemli kriter vicdanlı olmak. Bir insan vicdanıyla yaklaşırsa, herhangi bir
saplantıya bağlı kalmazsa, kimseyi ötekileştirmeyip vicdanıyla hareket ederse,
hayvanları koruyup, kadın haklarına sahip çıkarsa mümkün mertebe iyi insan
olamaya çalışırsa daha aydınlık bir ülkede yaşar.
“Siz yeter ki
çalışın ve iyi insan olun”
http://www.cnnturk.com/universiterehberim/fenomen-ogretmen-radyodan-ders-yayinlari-yapiyor
http://www.cnnturk.com/universiterehberim/fenomen-ogretmen-radyodan-ders-yayinlari-yapiyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ne düşünüyorsan..