Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu genel temsilcisi
Gülsüm Kav ile “Kadın Harekatı Okulu” adı altında gerçekleştirdikleri eğitimin
ardından bir sohbet gerçekleştirdik.
Gülsüm Kav, doktor ve tıp etiği uzmanı. Anadolu Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde uzmanlık
yaptı. 2010 yılında kurulan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kurucuları arasında, 2012
yılından bu yana genel temsilciliğini sürdürüyor.
Kadınlara uygulanan şiddet, tecavüz, cinayet davalarında
kadın kardeşlerini yalnız bırakmayan ve her davaya mutlaka destek olmaya çalışan Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunu, Türkiye’de kadına
şiddetin durumunu, erkek egemen zihniyeti ve yapılan ayrımcılığı, Kadın
Cinayetlerini Durduracağız platformu genel temsilcisi Gülsüm Kav’dan
dinleyelim.
Kadın Cinayetlerini
Durduracağız Platformu’nun amacı nedir? Amacınız doğrultusunda ne gibi
çalışmalar düzenliyorsunuz?
Kadın cinayetlerini durdurmak ve kadınları şiddetten korumak
için çalışıyoruz. Yaşam hakkı ve her türlü kadın hakkı ihlaline karşı mücadele
ediyoruz. Platformun önceliği kadınların hayatta kalmasını sağlamak ve şiddete
uğrayan kadınlara hukuki destek vermek.
Platform; 6284 sayılı kanunun uygulanması için sorumluları göreve
çağırır, kadınlara korunma kanunundaki haklarını bilmeleri için eğitimler
düzenler. Basın çalışmaları yapar, sanatçı dostlarının desteğini alır,
toplumsal duyarlılık ve kamuoyu oluşturur. Şiddete uğrayan kadınların
avukatlarıyla birlikte davalara katılır. Öldürülen kadın kardeşlerin davalarına
sahip çıkıyoruz ve “intihar” olarak kapanan şüpheli davalarda gerçeğin ortaya
çıkması için uğraşıyoruz.
Temel bir soru sormak
istiyorum. Feminizm kavramını ülkemizde erkeği yerin dibine sokmak ya da Femen’in
yaptığı gibi –belirli bir kesimin deyimiyle- ulu orta soyunmak olduğunu düşünen
bir kitle var. Feminizm nedir?
Feminizm en geniş anlamıyla kadınların eşit haklarını
savunmaktır. Kadınların kendi haklarının, çıkarlarının farkına varması ve
bunları savunmaya başlamasıdır. Kendine feminist desin demesin bugün temel bir
hakkı için mesela şiddetten korunmaya çalışan, boşanmaya çalışan kadın
kardeşlerimiz de feministtir bir anlamda kendi hayat hakkı ve kaderini tayin
hakkı mücadelesi yürütüyordur. Feminizmi geniş anlamıyla anlamanın büyük önemi
olduğunu düşünüyorum. Feminizm yaşandığı bir coğrafyada kökleşip,
toplumsallaştığı sürece ancak sonuç elde edebilir. Bizim de Türkiye’de
feminizmi kökleştirmek ve toplumsallaştırmak gibi bir niyetimiz var, buna
ihtiyacımız var.
Bayan kelimesinden
neden bu kadar iğrendik biz? Şöyle bir
durum da var hanımefendi kelimesi de eril bir dile kaçıyor. İnsanların aklında
şu soru işareti var “Tanımadığımız bir kadına seslenmek zorunda kalırsak nasıl
sesleneceğiz?” Kadın kelimesi çok kaba kaçıyormuş ya hani.
Çok iyi bir soru oldu bu, dün terminaldeyken bir adam
“Bayan” diye seslendi biz bütün kadınlar döndük baktık. Dün otobüse binerken
düşündüm “Bayandan başka söz yok mu” diye. Tabii
ki kadınlara gerçek adıyla “Kadın” olarak seslenilmesini istiyoruz biz ama
toplumsal sosyal hayatta adam değil de beyefendi denildiği de oluyor mesela,
böyle kırılmalar olabilir. Bayan yerine hanımefendi de denilebilir ama o da
içimize sinen bir durum değil. Neden hanımefendi olalım sürekli? “Bakar
mısınız?” gibi cinsiyetsiz, nötr bir sesleniş işimizi görür.
Erillik/Eril dil
toplumumuzda nasıl bir oluşum gösterir?
Her yer sirayet ediyor. Biz bunu haberlerin veriliş
şeklinden, kadınlara uygulanan tüm politikalardan ve kadınların içinde
bulunduğu durumdan anlayabiliriz. Kadınlar öldürülüyorlar, şiddete maruz
kalıyorlar, annelik mesleğe çevriliyor. Kadınların bütün temel modern haklarına
saldırı var. Kadın düşmanı siyasette, medyanın çok önemli bir kısmında kadın
cinayetinin, şiddetin veriliş tarzında, yargıda, Türk Dil Kurumu’nun her gün
yeni çıkardığı bir kelimenin cinsiyetçi anlamında, erillik ve eril dil her
yerde! Hayatımızı oluşturan, bütünleyen kategorilerde erillikle karşılıyoruz.
Çilem Doğan’ın dava
sürecine yakından tanık oldunuz. Davayla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Bizim platformumuz aslına bakarsan öz savunma davalarına
bakan bir platform değil daha çok şiddete maruz kalıp öldürülen kadınların davalarını
takip ediyoruz. Bununla birlikte kendisi hayatta kalabilmek için erkeğe şiddet
uygulamış kadınları sahipsiz bırakmıyoruz ama sadece bunu yapan kadın kurumları
var zaten öz savunma davalarıyla birebir ilgilenen. Bana kalırsa öz savunma da
bu anlama gelmez, nasıl feminizmi en geniş anlamıyla ele almamız gerekirse öz
savunmayı da o şekilde ele almalıyız. Kadınlar da kendi öz savunmaları için
birlik olmalı, örgütlenmeli ve mücadele etmelidir. Bütün kadınlar kendilerine
şiddet uygulayan kocalarını öldüremeyebilir ve bu konuda idealize ediliyor.
Eğitimlerimizde idealizasyon ne kadar zararlı diye tartışıyoruz yani Kill Bill
filmindeki Beatris olamaz bütün kadınlar. Yaşlısı var genci var, sağlıklısı
var, sağlıksızı var ve bunu yapamamış olanı yargılayamayız biz. Çilem’in yapmış
olduğunu kahramanlaştırmanın da bir zararı var çünkü zaten böyle bir şey
yapılmamalı diyorduk biz o zamanda. Çilem meşru müdafaa hakkını kullanmıştır,
erkeklere bol keseden verilen indirimler elbette ki kendisi hayatta kalmak için
erkeği öldüren bir kadına da verilmelidir. “Kadına şiddetten korunmanın tek
yolu öz savunmadır, Çilem’in kirpiğiyiz” gibi şeyler çok uzak bize. Çok
kimlikçi ve çok eleştirdiğimiz bir şey. Durumu çözen ve çözüm adımı olarak
gördüğümüz bir şey değil. Çünkü bu durum Ayşe Paşalı’yı, Özgecan Aslan’ı
yeniden yargılamak anlamına gelir. Sen öldüremedin Özgecan gariban, kahraman
Çilem bu kabul edilemez bir adaletsizlik ve çözüm şiddete şiddet değil. Erkek
egemenlik, öldürmekle bitecek bir şey değil. Öz savunma geniş anlamıyla ele
alınırsa bir anlamı olur diye düşünüyorum. Feminizm bütün kadınlara lazım, en
başta kadınlar kendi kuvvetleriyle örgütlenmeli. Her kadın karate yapamayabilir
ama her kadın örgütlenebilir.
AYM, Türk Ceza
Kanunu’nun 103. Maddesi 1. Fıkrası uyarınca “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa
karşı gerçekleştirilen her cinsel davranış istismar” sayılacağına ilişkin
maddeyi iptal etti. Yüzlerce çocuk istismarı görmezden gelinecek Irmak
bebeklerin sayısı artacak demek oluyor bu. Şiddet sadece kadınlara değil küçük
bedenlere de ulaşırken. Bu hükmün iptal edilmesindeki amaç nedir?
Bu anayasa Irmak bebeği yaş itibariyle koruyordu. 12
yaşından sonraki kız çocuklarını kadın olarak görmek istiyorlar çünkü bu imam nikahı
meselesi toplumsal bir olgu ve şuandaki gidişatta Türkiye’deki modern haklara,
laik haklara saldıran, çocukları 6 yaşından itibaren evlenilebilir gören
mantığının bir sonucu olarak imam nikahının önünü açmak istedikleri için ve
mevcut imam nikahlıları cezasız bırakmak için 12 yaşa çekme çabası
içerisindeler. 12 yaş diye bir şey dünyada yok, bugün Sahra altı İslam
ülkelerinin sarıklı bakanları bile 18 yaş altı evlendirmeyin diye imamlara
genelge yayınlıyor. O kadar utanç verici ki bu yapılan değişiklik. 12 yaşından
sonra çocuğa “rızan var mıydı yok muydu” diye sorulacak ve eğer –o yaşta
çocuğun rızası ne olacaksa- rızası olduğu durumda da cezasız bırakılacak çocuk
istismarı, istenen bu. Bundan önce sınır 15 yaş idi yani 15 yaştan sonrasında
şikayete bağlıydı ceza alması. Şöyle bir gerçek de var, gerici bir bakış
açısıyla değil daha özgürlükçü bir bakış açısıyla 15 yaşında bedenini yeni yeni
keşfetmeye başlayan bu kuşaklar, kendi ilk meraklarını yaşayabiliyorlar. Bir
yerde bu konuda da görevli olduğum için biliyorum, ergenlik kuşağından çok
gelen oluyor ama bunların bir kısmı kendi akranıyla kendi denemesini yapmış
oluyor. Bu da araştırılmalı, önü kapatılmamalı. Arada baya yaş farkı olan otorite-güç
ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda sınır 15 değil 18 yaş olmalı. Dünyada
bu konuşuluyor, bazı ülkelerde 15-16 şikayete bağlı oluyor ya da evlilik yaşı
açılabilir diyor. Çünkü kendi kararıyla yaşanabildiğini düşünen ülkeler de var.
Ben sınırın 18 yaş olmasından yanayım, ceza konusunda 15 yaştan sonra şikayete
bağlı olabilir fakat burada da bakılması gereken çocuğun, ezilen cinsiyetin,
ilişkiyi kimle yaşadığı, kendi isteğiyle mi yoksa zorla mı yaşadığı.
Eşcinsel bireyler bir
şekilde kendilerini kamufle ederek yaşam mücadelelerini sürdürürken, Hande
Kader gibi birçok trans birey seks işçiliğine mahkum ediliyor. Birçoğu ya
şiddete maruz kalıyor ya da Hande Kader gibi öldürülüyor. LGBT bireylerleri için
yaşam hep böyle zor mu olacak?
Biz burada kadınlara yapılan haksızlığı konuşuyoruz,
kadınlara yapılan hak ihlalleriyle mücadele ediyoruz ama bununla beraber
hakikaten kötünün kötüsü var bundan daha büyük bir felaket olarak LGBT ya da trans kadın kardeşlerimiz
öldürüldüğünde fail yakalanmıyor! O derece cezasız, en azından kadın
cinayetlerinde fail yargılanıyor, indirime itiraz ediyoruz. LGBT bireylerinde
fail yakalanmıyor, hiç yargılanmıyor tümüyle cezasız kalıyor böylelikle bu
şiddetin önü tamamen açık bırakılıyor. Onlara uygulanan şiddet yasal hale
gelmiş durumda neredeyse. Bir de iş ve
istihdam alanları o kadar kapalı ki ne kadar eğitim almış olurlarsa olsunlar
işsiz bırakılıyorlar. İstihdam bu kadar
kapalı olunca trans kardeşlerimiz fuhuş sektörüne mecbur bırakılıyorlar. LGBT bireyleri için hayat Türkiye’de çok zor.
Platform olarak trans kadın davamız da var, ağır ceza verdirttiğimiz dava da
var, onlarla hep dayanışma içinde olacağız. LGBT bireylerinin kimlik mücadelesi
yerine politik mücadele vermeleri çok daha yerinde olacaktır. Asla yalnız
değiller, mücadele ettikleri sürece yanlarındayız.
Özgecan Yasası ısrarla
çıkmıyor. Sosyal medya bunu duyurmak için çok iyi bir rol oynadı ama meclisten
hala ses yok. Mevcut cezalar insanları korkutmuyor ve Ayşegül Terzi’nin
saldırganı Abdullah Çakıroğlu gibi sırıtarak meydanlarda dolaşabiliyorlar. Daha
kaçımızın tecavüze uğraması, ölmesi gerek? Bu anayasayı çıkarmak için ne
yapabiliriz?
Türkiye’yi ortaçağ devletine döndürme savaşı veriyoruz bizi
tarih ve medeniyet olarak ileri götürenlerle geriye götürmeye çalışanların bir
savaşı bu. Kadınlarla ilgili alınan bütün kararlar siyasi. Mevcut hükümet
gerici düşündüğü için kadınlar lehine hiçbir yasa çıkarmıyor. Toplum yararına
ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü için de yasa çıkarmıyor kadınlar için de.
Özgecan Yasası’da bunun parçası toplum verdiği tepkilerle durumu gündemde çok
tutunca, sıkıştırınca sadece beyanda bulunuyor Özgecan davası sürerken bu
yasanın çıkarılacağıyla ilgili sözler, vaatler verildi ama bunun somut adımı
atılmadı. Bir gecede çok köklü değişiklikler yaparken yasalarda bunu
yapmıyorlar çünkü kendileri de böyle düşünüyorlar. Kendileri de bu hakları
kadınlara tanımak istemiyorlar. Zaten Özgecan o saatte o dolmuşa binmeseydi
diye düşünüyorlar. Kadınlar evde otursun, makbul kadın olsun öldürülmezler diye
düşünüyorlar. Gerçek bu değil onlara oy veren kadınlar da öldürülüp, şiddet
görüyor. Sadece siyaseten değil, kadınlarla ilgili görüşleri de fıtratçı bir
görüş olduğu için kadınlar lehine bir şey yapılmıyor. Şuanda yargı, kolluk, 15 temmuz darbe
girişiminden beri yargı ve emniyette alt üst olmuş durumda o nedenle mevcut
yasalar bile işlemiyor. Biz Özgecan yasası için mücadelemizden asla geri
durmayacağız ama mevcut bir koruma yasası var 6284, o yasa çıkmış durumda bunun da uygulanmasıyla ilgili bir sıkıntı
yaşıyoruz çünkü yargı da kolluk da işini yapmıyor. Ohal şartlarında yapabileceğimiz en iyi şey mücadele, mücadeleye devam!
Çok büyük anlam ve önem taşıyan bu röportajınız için tebrik ederim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum :)
Sil