Aslında yazmayacaktım ama her yıldan bir iz bırakmak lazım diye düşündüm. Şu an zaten her gün yazı yazıyorum diye bir de bana karşı kullanılır diye elimin gitmediği bloğumu 16 yaşımda arkadaş gazlamasıyla açmıştım. Onun yazılarındaki eksiklikleri söyler, ekleme yapar o da benim düzenlediğim haliyle yazının güzelleştiğini söylerdi. Sonra bana sen de yazmalısın dedi. Onu hayatımdan çıkarttım ama blog duruyor. Hayat böyle bir yerdir.
25 yaşındayım, 25 yaşındayım, 25 yaşındayım…
İnanılmaz hele de yaşarken inanılmaz.
25 yaşındayım. Bu benim için oldukça büyük bir yaş. Bana biraz bol geldi.
Çocukken, “Nil Karaibrahimgil bu yaşa böyle şarkı yazdıysa kesin çok önemli bir
yaş” diye düşünürdüm. Gelinen noktada hala anneme miyavladığım gerçeği değişmiyor.
Benden o olgun, ağırbaşlı kadın çıkmıyor.
Bilen bilir, tanıyan daha iyi bilir, ben spoiler seven bir insanım. Ekşi’de falan yorumlarını okumadan, birinden dinlemeden başlamam ne filme ne kitaba. Bir zamanlar falcıya da olası ihtimallere karşı kendimi hazırlamak için sık sık giderdim. Puslu yolda yürüyecek bir insan değildim, kendimce kalkınma planlarım bile vardı. Ama şimdi önümü göremiyorum. Bilmiyorum diye yanıtladığım o kadar soru var ki. Bazen bu bilinmezlikten kendimi boğuluyormuş gibi hissediyorum.
16 yaşında daha cesaretli bir kızdım ben, yırtına yırtına çıktım attım kendimi durmak istemediğim her yerden. 25 yaşında içimde cesaretin esamesi yok. Evet, kendimi ezdirmem, evet yazabileceğimi korkmadan yazarım, evet her lafa verecek bir cevabım vardır, kavgadan kaçmam… Ama nerede kaldı çekip gitmek? Kendimde bu cesareti bulamıyorum hiç. İçimde bu kadar kök salmak isteyen biri olduğunu hiç bilmezdim. Giderek eski kafalı bir insana dönüşüyorum. Kubilay bana ‘Sanki bu çağın insanı değilmiş gibi davranıyorsun’ dedi. Evet, hala bir şeylerin değeri var benim için. Aşkı da, arkadaşlığı da düşmanlığı da onursuzca yaşayamıyorum. İkiyüzlülüğü öğrenemedim bir türlü, arkadan dolanmak nedir bilmiyorum. Modern kanunlara uygun “tüket ve bırak” tarzı yaşayamıyorum. Bu yüzdendir sanırım tüketilmiş ve bırakılmış hissediyorum.
Bilmiyorum, sanki eskiden çok mutluymuşum gibi eski günlerimi özlüyorum. Benim elimde olmayan şeylerin beni üzmesinden nefret ediyorum. Hayatım belirli bir noktada tıkandı ve ben ileri nasıl gidilir unuttum. Yazdığım kadar umutsuz ve mutsuz değilim elbette ki yeni bir gün doğuyor, ağlarken gülüyorum, mutlu olacak bir sebep olduruyorum kendime. Ama bu ruhuma yetmiyor.
Yani aslında böyle bir kadın da değilim ama son bir yılda bana bir haller oldu. Kendimi savunmak da istemiyorum ama dönüşüyorum. Ancak dönüştüğüm kişiyi hiç sevmiyorum. Bütün hataları boşluğa düştüğünde yapan biri olarak ben, kendimi öyle frenliyorum ki, ayağımı çeksem camdan fırlayacağım artık.
Yani şarkıdaki gibi olmadı pek 25 yaş benim için. Ne özgürüm kanatlandım, ne durmadım ayaklandım ne koşup ilerliyorum yani. Hayatın bir köşesinde duramam zaten ama neşesi nerede hala bilmiyorum… Yani Nilciğim, bize boşa hayal kurdurmuşsun! 25 yaş öyle çok da matah bişi değilmiş yani anlatabildim mi! 25’de böyleysem 30’da nasıl tribe girerim onu da şimdi hiç düşünemeyeceğim. Tek bildiğim 16 yaşında hevesle buraya yazı yazan halim baya hayal kırıklığına uğradı. Bakalım, 26 yaş bana yeniden hayal kurmayı öğretecek mi? OLDUKÇA MERAK EDİLİYOR…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ne düşünüyorsan..