2 Temmuz 2014 Çarşamba

Kendi hikayemi yazdım

Okuma yazmayı öğrendiğimden beri yazıyorum. Hep düşüncelerimi iletmek gibi bir çabam vardı. Çocukken içine kapanıktım kötü bir olay olduğu zaman bile öyle hemen gidip anneme babama anlatmazdım. O yüzden kendimi bildim bileli babamın ajandaları benim günlüğüm oldu. Hayatımı anlatan iki ciltlik eser onlar benim gözümde. I. cilt 2. sınıftan 7. sınıfa kadar olan hayatım yani çocukluğum, II. cilt ise 8. sınıftan şimdiye kadar olan ve olacak şeyler daha bitiremedim.
Çocukken günlüğe her gün yazmak zorunda olduğumu sanırdım. Gaziantep'e falan gidince boş kağıtlara yazar eve gelince günlüğüme geçirirdim. Bir keresinde annem -her zaman olduğu gibi- beni herkesle kıyaslamış bende çok sinirlenmişim yazdığım şey aynen şu;



"Sevgili günlük,
Annemle babam hep başkalarına çalışkan diyor ama benim derslerim kötü değil. Annem hep dizi izliyor babam da hep dışarıda geziyor benle hiç ilgilenmiyorlar sonra da başka çocukları övüyorlar" 
Annem bu yazdığımı okumuş bana "İnsan annesi babası hakkında böyle mi yazar çok ayıp" demişti o günden beri günlüklerimi saklarım.


Büyüdükçe yazmayı azaltmıştım. Arada sırada aklıma gelirse yazıyordum. Twitter'daki "Tuhaf Ama Gerçek" hesabının bir paylaşımından sonra günlüğüme tekrar sarıldım. Hiçbir şeyi, hiç kimseyi, yeri, zamanı, saati es geçmeden ne yaşadıysam yazdım. Yaşadığım şeyleri kötü, iyi diye ayırt etmedim çünkü onlar benim sadece geçen zamanım değil birikimim. Malum insanın yediği kazıklar kendisine tecrübe olarak geri dönüyor.

"Çok ağlayan ve depresyona giren insanların alzheimera yakalanma riski yüksektir"

Ben zaten çok ağlayan biriyim. Saçma sapan dizilere, Zahide Yetiş'in programında okulu için yardım isteyen kıza, bayram zamanı yalnız yaşayan yaşlı insanlarla ilgili reklamlara bile.. Özellikle ama o reklamlar zaten yaşlandığımda yalnız olmaktan korktuğumu anlatmıştım. Eğer çok kötü bir darbe almışsam o ay çok kötü olurum. Depresyondayken sadece kahve içerim ve hiç uyuyamam dört duvar arasında düşün düşünebildiğin kadar. Baya da kilo veririm ama inanın öylesi çok kötü.En kötü depresyonum 2 yıl öncesinde kaldı. Anlatma gereği duymuyorum ama çoğu kişiyi affetsem de bana kendimi o kadar değersiz hissettiren kişileri affedemem sanırım.

Düşünsene yaşadığın her şeyi unutuyorsun ne kadar korkunç. İnanın bana bu sözü okuduktan sonra kendime geldim ve hemen günlüğüme sarıldım. Hani bazılarının "benim ağacım", "benim bahçem", "odam" diyerek sahiplendiği şeyler vardır ya benim de günlüğüm var. En güzel alışkanlığım da günlük tutmak oldu, iyi ki.  Bazen yazmayı unuttuğumda  "Sevgili günlük, seni ihmal ettiğim özür dilerim" yazarım çünkü o benim arkadaşım. Çünkü benim en rahat içimi döktüğüm yer orası. Çünkü yaşadıklarımı "en yakınım" dediklerime anlattığımda yüzüme tokat gibi vurduklarını öğrendim. Zamanı gelince, işleri bitince kabuk tutan yaraları ilk önce onlar kanatıyormuş. Ve herkes "en yakınım" mertebesini hak etmezmiş. Bu da günlük tutmanın yan etkisi midir artık söylenenleri, yapılanları hiç unutmuyorum. Yani Alzheimera yakalansam bile attığınız kazıkları unutmayacağım, biline.

***
Şu bloğu bile düşüncelerimi yazmak için açtım. Bu da benim en cesaret verici kararımdı. Arkamdan "saçma sapan yazıyor herkesinde okuduğunu sanıyor" demelerini göze alarak açtım. Çok güzelde tepkiler alıyorum. Birisi bloğumla ilgili güzel bir şey söylediğinde havalara uçuyorum resmen. Hatta eleştirildiğimde de seviniyorum okunuyor ki eleştiriliyor. Kimse okumaz dediğim bloğum 1 yılda 10.000 okumaya ulaşmak üzere daha ne olsun.
 Ben blog açmayı cesaret olarak görürken radyo yayını yapan, Vloggerlıkla uğraşan insanları ayakta alkışlıyorum. Umarım radyo işine de el atacağım ama önce şu sınav bir geçsin...




2 yorum:

  1. Önce yüreğine sonra kalemine ve eline sağlık :))) Çok yaz!

    YanıtlaSil
  2. Furkan çok çok teşekkür ederim!! :)

    YanıtlaSil

Ne düşünüyorsan..